Dünya genelinde doğurganlık oranları çeşitli faktörlere bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Bazı ülkeler, geçmişte sahip oldukları yüksek doğum oranlarına kıyasla günümüzde düşük doğum oranlarıyla dikkat çekiyor. Bu bağlamda, hem ekonomik hem de sosyokültürel etmenlerin bu durumu tetiklediği söylenebilir. Şu anda en düşük doğurganlık oranına sahip olan ülke, aslında pek çokları için merak edici bir konu. Doğum oranlarının bu kadar düşük olması, sadece demografik bir veri değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik bağlamda da derinlemesine incelenmesi gereken bir mesele. Hangi ülkenin bu unvana sahip olduğunu ve bu durumun ardındaki nedenleri inceleyelim.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, düşük doğurganlık oranına sahip ülke, Güney Kore'dir. 2023 itibarıyla ülkenin doğurganlık oranı, kadın başına 0.78 çocuk olarak kaydedilmiştir. Bu oran, Güney Kore'deki aile yapısı, yaşam tarzı ve ekonomik durum gibi birçok etmenle ilişkilidir. Geleneksel aile yapısının zamanla evrim geçirmesi ve genç neslin bireyselleşmeye odaklanması, düşük doğurganlık oranının başlıca nedenleri arasında yer almaktadır. Özellikle kadınlar, kendi kariyerlerine odaklanmayı, sosyal statülerini artırmayı ve kişisel hayatlarını şekillendirmeyi tercih ediyor. Bunun yanı sıra, çocuk sahibi olmanın getirdiği sosyal, finansal ve kariyer baskıları, birçok çiftin çocuk sahibi olma kararını ertelemesine veya tamamen iptal etmesine yol açıyor.
Düşük doğurganlık oranında ekonomik faktörlerin de belirleyici bir rolü bulunmaktadır. Güney Kore gibi gelişmiş bir ülkede yaşam standartları yüksek olsa da, yaşam maliyetleri de oldukça yüksektir. Özellikle büyük şehirlerde konut fiyatları, eğitim masrafları ve çocuk bakımı gibi giderlerin artması, birçok ailenin çocuk sahibi olma konusunda tereddüt etmesine yol açmaktadır. Çocuk yetiştirmenin maliyetleri, çiftlerin hayat standartlarını düşürebileceği düşüncesiyle birleştiğinde, çocuk sahibi olmaktan kaçınmak için bir sebep oluşturuyor.
Güney Kore'deki bir diğer önemli faktör ise çalışma hayatı ve kariyer tutkusudur. Ülkenin iş kültürü, yüksek rekabet ve uzun çalışma saatleriyle karakterizedir. Bu durum, birçok bireyin kariyer gelişimine odaklanmasına ve aile hayatını ertelemesine neden olmaktadır. Ayrıca, toplumsal normlar da çocuk sahibi olmanın getirdiği sorumluluklarla ilgili kaygıları artırmış durumda. Özellikle kadınlar, kariyerlerini sürdürme konusundaki arzuları ile annelik sorumlulukları arasında bir denge kurma çabası içindedirler. Bu dengeyi sağlamak giderek daha zor hale geliyor ve bu da çocuk sayısını doğrudan etkiliyor.
Bunların yanı sıra, evlilik oranlarındaki düşüş de doğurganlık üzerindeki etkisini hissettiriyor. Güney Kore’de gençlerin evlenmeye olan ilgisinin azalması, dolayısıyla çocuk sahibi olma isteğini de azaltmakta. Geleneksel evliliklerin yerini daha özgür yaşam tarzlarının aldığı bir dönemde, birçok birey çocuk sahibi olmayı ciddi bir şekilde düşünmemekte veya bunu ertelemektedir. Sosyal medyanın ve teknolojinin gelişimi, bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerini daha yüzeysel hale getirmiş durumda ve bu da evlilik gibi kalıcı bağların kurulmasını zorlaştırmaktadır.
Sonuç olarak, Güney Kore'nin düşük doğurganlık oranları, birçok alanın etkileşimiyle ortaya çıkan karmaşık bir sorunu yansıtmaktadır. Ekonomik zorluklar, kariyer kaygıları, toplumsal normlar ve değişen aile yapısı gibi etmenler, bireylerin çocuk sahibi olma kararlarını şekillendirmekte ve dolayısıyla ülkenin demografik yapısını etkilemektedir. Çocuk sahibi olmanın getirdiği sorumluluklar karşısında, birçok kişi farklı yollar seçmekte ve aile kurma fikrini ertelemektedir. Bu durum sadece Güney Kore için değil, birçok gelişmiş ülke için de geçerli bir durum haline gelmiştir. Gelecekte bu durumun nasıl şekilleneceği ise büyük bir merak konusu olmaya devam edecektir.